Türkiye’nin Dışarı Dönük Yüzü: Sahte Ürün Ticareti
Türk Lirası döviz karşısında günden güne güç kaybederken, Türkiye ekonomisinin –henüz çok da umut vaad etmeyen- yolculuğunda yeni durak: sahte ürün ticaretinde zirve!
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’nin (EUIPO) 2021 tarihli son “Taklit ve Korsan Mal Ticaretinde Eğilimler” raporu doğrultusunda Türkiye’nin sahte ürün ticaretinde bir dünya markası haline geldiği tescillendi. Raporda açıklanan verilere göre, global sahte ürün ticareti 464 milyar Amerikan Doları’na ulaşmış durumda – ki bu, toplam küresel ticaretin yüzde 2.5'ine karşılık geliyor. Çin ve Hong Kong sahte ürün ticaretinde zirveyi sırtlayan ilk 2 pazar yeri iken Türkiye üçüncü sırada onları takip ediyor. İlgili kurumların önceki yıllara ilişkin raporları birlikte değerlendirildiğinde şaşırtıcı ancak sürpriz olarak değerlendirilemeyecek bir sonuç bizi bekliyor: Global sahte ürün ticaretinde ilk iki ülkenin payı azalırken Türkiye'nin payında son 3 yılda 3 katlık bir artış gerçekleşmiş durumda.
EUIPO, Aralık 2021 tarihli raporunda Türkiye’den ithal edilen sahte ürünlerin değerinin yaklaşık 134 milyon Euro’ya ulaştığını açıkladı. AB gümrüklerinde elde edilen verilerek göre ise Türkiye, tekstil ve ilaç sektörlerinde Çin’i geçerek ana kaynağı haline geldi. Paylaşılan tüm bu veriler bizi son üç senede Türkiye’de nelerin değiştiğini düşünmeye itiyor.
Türkiye’nin sahte ürün ticaretindeki önü alınamayan yükselişini incelerken, bu suç sektörünün on yıllardır öncülüğünü yapan Çin’de son dönemde nelerin değiştiğinden öncelikle bahsetmemiz gerekir. Artık tüm dünya ‘Covid ile yaşama’ politikasına geçiş yaparken küresel ekonominin tüm dayatmalarına direnen Çin’de ‘Sıfır COVID-19’ stratejisi doğrultusunda, pandemi etkisi konjonktürü belirlemeye devam ediyor. Bu noktada, pandemi kısıtlamalarının ticari hayata yaptığı negatif etki de artarak devam ediyor. Bir yandan Çin’in taklit ürün arzı kısıtlamalar sebebi ile düşerken, sahte ürüne ilgi ve global talep, bozulan ekonomi sebebi ile katbekat arttı.
Bu noktada, parasının kıymeti günbegün azalan Türkiye artan talep karşısında sessiz kalmadı ve Çin’den gelen sahte ürünlerin dağılımında üstlendiği aracı rolüne ek olarak sahte ürün üretim ve ticaretinde daha da etkinleşti. Çin’in kendi rakiplerini yaratması ile sonuçlanan bu süreç de, Türkiye’nin global sahte ürün ticaretinde son 3 yılda yakaladığı inkar edilemez ivmeyi gerekçelendirdi.
COVID-19’un küresel ticarete yaptığı etki, bozulan ekonomi, düşen alım gücü ve sahte ürün üretim lokasyonundaki kayma ile de sınırlı kalmadı. Sahte ürün ticareti de rekor hızda elektronik ticaret kanalına yoğunlaştı. Hizmet sağlayıcı internet sitelerinin kırdığı satış rekorları, asıl kategorisi iletişim/sosyalleşme olan sosyal medya uygulamalarının bünyelerinde alışveriş deneyimi de sunmaya başlamaları hususunda teşvik edici rol oynadı. Hal böyleyken, taklit ürün üreticileri ürünlerini yalnız lokal tüketiciye değil, kazanç bakımından daha çekici olan yabancı müşteriye de, daha az riskle ulaştırabilmeye başladı.
Verilerin, Çin’in pandemi ile mücadelesindeki yol haritasının ve elektronik ticaretin yaygınlaşmasının Türkiye’nin global sahte ürün ticaretinde tercih edilirliğinin artmasına yol açan iki sebebi ortaya koyduğu görülse de, sacın üçüncü ayağının Türk Lirası’nın döviz karşısındaki tarihi güç kaybı olduğunu görmezden gelmek mümkün değildir. Türkiye Merkez Bankası verileri esas alınarak 2021 yılı değerlendirildiğinde Türk Lirası’nın dolar karşısında yalnızca 1 yılda yüzde 75 değer kaybettiği görülecektir. Sektörlere veya iş kollarına, yaş skalasına ve sair bakılmaksızın her sosyo-ekonomik gelir seviyesinde sert etkiler yaşatan bu ekonomik şartlar, hiç de beklenmedik sayılamayacak bir şekilde Türkiye’nin global ticaretteki ağırlığını yasal ürünlerden sahte ürünlere doğru kaydırmıştır. Değer kaybeden Türk lirası sahte ürün ihracatını daha da karlı hale getirmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu Türkiye'nin yasal ihracatının döviz krizi sırasında arttığını onaylamış, yasal ihracatının yıl içinde %33 artarak 225 milyar dolara ulaştığını açıklamıştır – ama ihracat işleminin yasal olması ne yazık ki ihraç edilen ürünün de yasal olduğu anlamına gelmemektedir.
Türkiye’nin sahte ürün ticaretindeki rolünün, son dönemde açıklanan sebeplerle tarihi bir zirveye ulaşmış olsa da, çok uzun zamandır çok büyük olduğu açıktır. Türkiye hem sahte ürün üretimi yapan hem de sahte ürünü yoğun biçimde kullanan ülkelerden biridir (örneğin Çin’de üretilen sahte ürünlerin büyük çoğunluğu ihraç edilir, Çin ise yerli markalarını kullanır). İdeal olan, ülkemizin kendi markalarını yaratması ve küresel ticaret sahasında zaten var olan yerini yasal ürün ticareti ile güçlendirmesi, kendisine bu şekilde masada çok daha saygın bir yer elde etmesidir.
İlgili makaleyi Ekonomim.com web sitesinden okumak için tıklayınız.
Ekonomim.com bu içeriği Kas 25, 2022 tarihinde yayınlamıştır.