Markalar İçin İdari İptal Zamanı Geldi Çattı!
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK”) 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmesine kadar marka haklarına ilişkin olarak prosedürler, mülga 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (“KHK”) ile yürütülmekteydi. Marka hakkının sona ermesi hallerinden olan “iptal” müessesi ise her iki mevzuatta da yerini bulmakla beraber, SMK ile Türk Marka Hukukuna büyük bir yenilik getirilmiş olup, markalar hakkında iptal taleplerinin Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan (“TÜRKPATENT” / “Kurum”) isteneceği düzenlenmiştir.
SMK madde 26 uyarınca,
- Markanın tescilinden itibaren 5 yıl içinde haklı bir sebep olmadan Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmaması veya kullanımına 5 yıl kesintisiz ara verilmesi,
- Markanın, tescilli olduğu mal veya hizmetler için yaygın bir ad hâline gelmesi,
- Markanın kullanım sonucunda, tescilli olduğu mal veya hizmetlerin özellikle niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı konusunda halkı yanıltması,
- Garanti markası veya ortak markanın teknik şartnamesine aykırı kullanımının olması,
hallerinde markanın iptaline karar verilebilecek olup, söz konusu maddenin 2. fıkrası uyarınca ilgili kişiler, Kurumdan markanın iptalini isteyebilir. Ancak TÜRKPATENT’e verilen bu yetki SMK madde 192/1(a) ile Kanun’un yayımı tarihinden itibaren 7 yıl, diğer bir deyişle 10.01.2024 tarihine kadar, ertelenmiş ve bu sürede iptal yetkisi SMK geçici madde 4 ile – KHK’nın yürürlükte olduğu dönemdeki gibi – Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemelerine (“FSHHM”) bırakılmıştır. Bu düzenleme SMK’nın mehaz mevzuatı olarak nitelendirilebilecek Avrupa Birliği (“AB”) mevzuatında (“2015/2436 sayılı AB Direktifi”) yer alan düzenleme ile paralel niteliktedir.
TÜRKPATENT, bu 7 yıllık hazırlık sürenin sonlarına yaklaşırken, yetkisini icra edebilmek için çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu kapsamda TÜRKPATENT, 2023’ün son çeyreğine gelindiğinde 20.10.2023 tarihinde Sınai Mülkiyet Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağını[1] ("Taslak Yönetmelik”) görüşlere açtığını duyurmuştur. Taslak Yönetmelik’te iptal taleplerinin Sınai Mülkiyet Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “İtiraz, Kullanımın İspatı ve Uzlaşma” başlıklı Üçüncü Kısmı altında “İtiraz, Kullanımın İspatı, İptal ve Uzlaşma” olarak başlıklandıracak şekilde düzenleme yapılmış olup, “İptal Talebi” başlığı taşıyan 30/A maddesi ile iptal talebinin ilgili kişilerce, Kurum’a sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı ileri sürülebileceği ve talebin Kurum’un öngördüğü form aracılığıyla iptali talep edilen marka, mal veya hizmetler açıkça gösterilmek suretiyle yapılabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca markanın yayımına itiraz taleplerinde olduğu gibi, iptal taleplerinin de vekil aracılığıyla yapılması halinde vekaletname aranmadığı ve markanın iptaline ilişkin olarak sunulacak taleplerin usulüne uygun olmaması halinde Kurum’un eksiliğin tamamlanması için yazı göndermeyeceği ve bu talepleri direkt olarak dikkate almayacağı düzenlenmiştir.
Taslak Yönetmelik’te eksikliği hissedilen birtakım hususlar bulunmaktadır. Örneğin, her ne kadar söz konusu iptal prosedürü bir mahkeme yargılaması olmayacak ise de derdestlik, kesin hüküm, vb. önemli def’ilerin ileri sürülüp sürülemeyeceği, mahkemelerce yerleşik bir şekilde uygulanan bilirkişi incelemesi, keşif (yerinde inceleme), ilgili dosyaların birleştirilmesi gibi usullerin benimsenip benimsen(e)meyeceği konularına ışık tutulması gerekmektedir. Yine Taslak Yönetmelik’te açıkça belirtilmemiş olsa da Kurum’un, bünyesinde iptal taleplerini incelemek için ayrı bir daire kurmak için hazırlıklar yaptığı bilgisi edinilmiştir. Bu kapsamda Taslak Yönetmelik’te iptal taleplerini Kurum nezdinde hangi dairenin inceleyeceğinin yazmıyor olmasının da bir eksiklik olduğunu not etmek gerekir.
Buna ilaveten, Taslak Yönetmelik’te Kurum tarafından verilen nihai iptal kararlarının sicile kaydedileceği ve bültende yayımlanacağı belirtilmiştir. Bu maddeden Kurum’un nihai kararlarını direkt olarak icra edeceği anlaşılmakta olup, bu durumun artıları ve eksileri bulunmaktadır. Şöyle ki; gerçekten iptali gereken bir markanın sahibinin iptal kararına karşı dava açmakla Kurum kararının icrasını birkaç yıl geciktirmesinin önüne geçilmesi faydalı olmakla birlikte, iptaline karar verilen bir markanın sonradan mahkemece esasen iptal edilmemesi gerektiğine karar verilmesi halinde, işbu mahkeme kararı kesinleşip icra edilebilir noktaya gelene kadar, ki bu süreç 3 yıl ve daha fazla sürebilir, marka sahibinin markasının korumasını haksız yere kaybetmesi durumu ortaya çıkabilecektir.
Bu noktada, idari iptalin mahkemeler nezdindeki iptal davasına kıyasla daha az maliyetli ve daha kısa sürede sonuçlanmasını beklediğimizi belirtmek gerekir. Gerçekten de mahkemeler nezdinde bir davanın kesinleşmesi ortalama 3 yıl veya daha fazla sürebilecekken, Kurum nezdinde bir itirazın 4 – 12 ayda kesinleştiği göz önüne alındığında, kıyasen iptal taleplerinin de Kurum nezdinde benzer bir sürede kesinleşeceği söylenebilir. Bu durumun birkaç sebebi bulunmakta olup, TÜRKPATENT’e SMK madde 160/6 ve 7 ile tanınan kolaylaştırılmış tebligat usulü ve dava prosedüründe mevcut birçok harç ve giderin idari prosedürlerde yer almaması bunların başında gelmektedir.
Ancak yine de Kurum’un nihai kararlarına karşı Ankara FSHHM nezdinde iptal davası açılabildiğinden, her ne kadar Kurum kararının icrası ertelenemeyecekse de kararın tam olarak kesinleşmesi için her halükârda bir dava sürecine tabi olabileceğini söylemek de yerinde olacaktır. Ayrıca, Ankara FSHHM’lerinin iş yükünün, Kurum kararlarının iptali noktasında kesin yetki sahibi olması nedeniyle, artacağını tahmin ediyoruz. Ancak bu artış Ankara FSHHM’lerinin markanın iptali noktasında uzmanlaşmasını sağlayacağını söylemek de mümkündür. Benzer şekilde TÜRKPATENT’in iş yükünün de markanın iptali taleplerine ilişkin olarak oldukça yüklü olacağını öngörmekteyiz. Nitekim markanın iptali talebi, marka yayıma itiraz dosyalarında başvuru sahipleri tarafından karşı aksiyon alınabilecek stratejik bir hamle olup, aynı zamanda yeni başvuru yapacak kimselerin de SMK madde 5/1(ç)[2]’yi aşmak adına da sıkça ve kolayca başvurabilecekleri bir yöntem olabilecektir. Bu stratejik faydalarının yanında marka ihlalcilerinin, idari iptal sistemini kötüye kullanarak gerçek marka sahiplerinin markalarını daha sık ve kolay bir şekilde hedef alabileceklerinin de altını çizmek gerekir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, markaların idari iptali sürecinin, mahkemeler nezdindeki uzun ve maliyetli davalara kıyasla çok daha pratik olacağını ve bu uygulamanın zaman ve maliyet tasarrufu sağlayacağını öngörmekle birlikte; bu sebeplerle artabilecek iptal başvurularına karşı marka sahiplerinin gerçekleştirdikleri kullanımları ileride ispat etmekte sorun yaşamamaları için, özellikle faturalarda, ürünlerde, kataloglarda, vs. markalarının belirtildiğinden emin olmalarını, bunları ve mevcut reklam, dergi veya gazete haberi, vs. delillerini arşivlemeleri öneririz.